Her yazımızda vurguladığımız gibi Türkiye coğrafyasının yüzde 66’sını, Türkiye nüfusunun yüzde 71’ini ilgilendiren deprem gerçeği ile karşı karşıyayız. Türkiye’de her yıl yaklaşık 23 bin adet deprem olmaktadır. Bugüne kadar çoğunlukla hep Marmara Depremi konuşuldu ve dolayısıyla depremin en çok etkilediği İstanbul’daki binaların durumu tartışıldı. Halbuki Anadolu’da bulunan binalar da ciddi risk altında.
Anadolu coğrafyasında aktif iki ana fay hattı bulunmakta olup, biri Doğu Anadolu fay hattı, diğeri ise Kuzey Anadolu fay hattıdır. Bu fay hatları üzerinde bulunan, özellikle 1999 yılı öncesi yapılar ciddi anlamda risk altında olup, 20 yaşından büyük yapıların büyük çoğunluğu depreme dayanıksızdır.
Türkiye’yi ilgilendiren depremle ilgili ve Türkiye’nin her yerinde bina altyapımızda radikal değişikliklere gitmek zorundayız.
1999 depremi öncesi, depremle ilgili uygulanan bir yönetmelik yoktu. Türkiye’de yapı mühendisliği için, 2001 yılı bir milattır. 2001 yılında nervürsüz demir yasaklandı ve hazır beton kullanılmaya başlandı. Yapı denetim 2001 yılında uygulanmaya başlanmış olup, 10 Ocak 2019 yılında “Deprem Haritası” yürürlüğe girdi.
Türkiye, dünyada deprem sayısı bakımından 6. sıradadır. Deprem sonucu meydana gelen ölü sayısı sıralamasında ise 3. sıradadır. Bu durum bize ülkemizde inşa edilen binalarımızın ne kadar yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır.
***
Türkiye ile Japonya’yı karşılaştırdığımızda; yüzölçümü olarak Türkiye’nin yarısı kadar alana sahip olan Japonya, deprem sıralamasında dünya 4.’sü, Türkiye ise dünya 6.’sıdır. Depremlerde vefat eden kişi sayısı bakımından Türkiye 3’üncü, Japonya 7’nci sıradadır. Başka bir ifadeyle deprem sayısı bakımından Japonya dünyanın en riskli ülkelerinden biri olmasına rağmen vefat eden kişi sayısı bakımından ise bizim çok gerimizde kalıyor.
Avrupa’da deprem tehlikesi en yüksek ülke Türkiye olup, buna karşın Avrupa Eurocoud Standartları’nın en geç geldiği yer de Türkiye’dir.
Türkiye coğrafyasının büyük bölümünü etkileyen deprem gerçeği Anadolu’da bulunan şehirlerimizdeki binaları da ciddi anlamda etkilemektedir. Maalesef ülkenin batısında olduğu gibi diğer bölgelerde de planlı, programlı, denetimli şehirleşmeler olamamış; çarpık kentleşmeler sonucu sağlıksız, riskli binalar ortaya çıkmıştır. Anadolu’da,özellikle fay hattı üzerinde ve çevreye yakın yerlerdeki şehirlerde de acil kentsel dönüşüme gidilmeli, uzun dönemli planlamalar yaparak, vatandaşlarımızı sağlıklı ve güvenli yaşam alanlarına kavuşturmak mecburiyetindeyiz.
***
Bugün artık bir ilimizde, ilçemizde, köyümüzde ne kadar riskli bina olduğu bellidir ki toplamı yaklaşık 6,5-7 milyon civarındadır. Bu rakamı 8 yıl önce de söylüyorduk, bugün de aynı rakamı telaffuz ediyor olmamız, bu tehlikeli süreci çok yavaş ilerletmiş olmamızdan kaynaklıdır.
Yakın zamanlarda Elazığ, Malatya, Denizi, Manisa, Konya, Van, Bingöl, İzmir, Ankara vb. diğer şehirlerimizde depremler meydana gelmiş olup, üzücü olaylar yaşanmıştır. Daha fazla üzücü olaylarla karşılaşmamak için Anadolu’da da çok acil ve hızlı bir dönüşüm çalışmalarına başlanılmalıdır.
Anadolu’da da bina altyapımızda radikal değişikliklere gitmek mecburiyetindeyiz. Küçük çıkar hesaplarıyla yıkmaktan veya gereği gibi güçlendirmekten imtina ettiğimiz her yapıyı, doğanın yerle bir edeceği aşikârdır.
Tedbiri kendimiz aldığımızda sadece maddi bedel ödüyoruz. Buna karşılık aynı binaları deprem yıktığında yüreğimizi yakan can kayıpları ve gerçekten çok büyük meblağları gerektiren maddi faturalarla karşı karşıya kalabiliriz.
Depreme dayanıklı, güvenli ve kaliteli yapıların inşa edilmesi için aynı zamanda güçlü denetimlerin olması da gerekmektedir.
Son olarak, deprem tüm coğrafyamızı etkilediğinden, Anadolu’da bulunan şehirlerimizde de çok acil uygulamalara geçilmesi gerekmektedir. Yoksa altından kalkamayacağımız üzücü olaylarla karşılaşacağız.