Ülkemizin bir gerçeği olan afet olgusu ve süregelen çarpık yapılaşma, imara aykırılık, kentlerin yeniden yapılanmasını zorunlu kılıyor. İmara aykırılığın en iyimser tahminle, %50 civarında olduğu söylenebilir. İmar yasa ve yönetmeliklerinin de bir bütünlükten yoksun olması ve sık sık değiştirilmesi başka bir sorundur.
Ülkemizdeki Kentsel Dönüşüm çalışmaları, iddia edildiği gibi, yeni gündeme gelmiş ve yeni düşünülmüş uygulamalar değildir. Kentsel Dönüşüm adı altında olmasa da, başka adlar altında, kentlerimizin iyileştirilmesi, sağlıklaştırılması ve modernleştirilmesi için, geçmişte birçok çaba harcanmış ve bu kapsamda mevzuat düzenlemeleri de yapılarak çeşitli uygulamalar gerçekleştirilmiştir.
Bu konudaki ilk düzenleme 1966 yılında yürürlüğe konulan 775 sayılı Gecekondu Kanunu’dur. Yeniden gecekondu yapımını önlemek için alınan tedbirlerin yanında, mevcut gecekonduların ıslahını ve tasfiyesini de düzenleyen 775 sayılı Gecekondu Kanunu, bir nevi, ülkemizdeki ilk Kentsel Dönüşüm kanunudur.
Daha sonra, 1984 yılında çıkarılan 2981 sayılı İmar Affı Kanunu’yla ve yine aynı yıl çıkarılan 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’yla kentlerin iyileştirilmesi için çaba gösterilmiştir.
Ülkemizde kentlerimizin sağlıklı gelişmesi için bu kadar çok mevzuat düzenlenmesi yapılması buna rağmen istenen modern kentlerin kurulamaması, aslında ülke olarak kentlerimiz için bir şeyler yapmaya çalıştığımızın fakat ne yapacağımızı tam olarak bilemediğimizin, kentleşme stratejimizin olmadığının en açık göstergesidir. Ülkemizde, kar için, rant için, kentsel dönüşüm adıyla mahallesinden sürülen yoksul insanlar, inşaat çılgınlığıyla güneşi, parkları, ağaçları çalınan kentliler çözüm beklemektedir.
Kentsel Dönüşüm amaçlı düzenlemelerden en güncel ve kapsamlı olanını yani 16.05.2012 tarihinde kabul edilmiş ve 30.05.2012 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6306 sayılı Afet Risk Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’u birkaç yönden değerlendirmek gerekir ise;
Toplum, ‘Kentsel Dönüşüm’ uygulamalarına yeterince güven duymamaktadır. Bunu gizlemek, görmezden gelmek ya da sorunları görüyormuş da çözüyormuş gibi yapmak kökünden yanlıştır.
Bu nedenle, sorunların giderilmesi ve ihtiyaçlara cevap veren stratejilerin geliştirilebilmesinde ‘Kentsel Dönüşüm’ sürecinde rol alan bütün aktörlere, tüm kamu kurum ve kuruluşlarına, belediyelere büyük sorumluluklar düşmektedir.
Sadece bina düzeyinde bir kentsel dönüşümden ziyade sosyal boyutuyla birlikte yaşam kalitesini arttıran, kaynakları etkin kullanan ve uzlaşmacı bir anlayışla planlama ve kentsel dönüşüm ilişkisini kuran bütüncül bir dönüşümdür. Bu bağlamda Kentsel Dönüşümü, mekansal planlama anlayışımız çerçevesinde, ekolojik, ekonomik ve sosyal ayakları ile birlikte üst ölçek planlama, arazi kullanımı, kamusal alanların tasarımı, ulaşım ilişkileri, risk, toplumsal gelişim ve ekonomik kalkınma boyutlarıyla birlikte değerlendirmekte ve uygulamalarımızı bu yönde sürdürmeliyiz.
Kentsel Dönüşüm projeleri, sağlıklı koşullarda yaşamanın ve planlı şehirleşmenin sağladığı sayısız imkanın yanı sıra dışlanmışlığı önleme, elverişsiz koşullarda yaşayan kişilere daha saygın bir kimlik fırsatı tanımada da son derece faydalıdır.
Kentsel dönüşüm projeleri; kent ölçeğinde, makro ölçekte ve bütüncül yaklaşımla ele alınıp, birbirini tamamlayan bir sistematik yapı içerdiğinde ancak bir anlam ifade eder.
Finansmanı olmayan, fizibilitesi yapılmayan; yani yapılabilir, edilebilir olmayan, geniş bir uzlaşı sağlanamamış projelerin ilan edilmemesi kamuoyu ile paylaşılmaması gerekmektedir.
Kentlerimizdeki insanlar beton yığınları ile asfalt yüzeyler arasında, çaresiz bir şekilde, sıkışmış kalmışlardır.
Kentsel Dönüşüm denilen şey, yukarıdan beri özetlemeye çalıştığım tüm hususların birlikte düşünülerek, aceleye getirilmeden, yık-yapa indirgenmeden, insan odaklı yürütülmesi gereken bir süreçtir. Kentsel dönüşümde hedef nokta sağlıksız çarpık yapılaşmadan, sağlıklı çarpık yapılaşmaya geçiş değildir. Aksine sosyolojik ve kültürel boyutlarıyla birlikte kapsamlı bir kentsel dönüşüm hamlesiyle yaşanabilir bir çevre ve estetik şehirlere ulaşması hedeflenmektedir.
2012 yılında kabul edilerek yürürlüğe giren bu yasa maalesef kamuoyuna yeterince anlatılamamış ve bilgilendirilememesinden dolayı da Kentsel Dönüşüm Yasası Rantsal Dönüşüm Yasası olarak algılanmıştır.
Türkiye’nin en önemli konusu terörden sonra ikinci sırada önemli olan bu konu maalesef hala vatandaşa anlatılamamaktadır. Hatta ve hatta vatandaşın bu bilgi eksikliğinden dolayı, bir takım kesimler tarafından da mağdur edilmiş ve edilmektedirler. Aradan 4 yıl gibi bir süre geçmesine rağmen bu konunun eksikliği hala devam etmekte ve vatandaşların mağduriyetlerine mağduriyet katmaktadır.
Bir deprem ülkesi olma gerçeğinden hareketle devletin Anayasal görevlerinden biri olan sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler kurabilmek ve yaşanabilir çevre oluşturmak için sağlıklı yapı üretiminin zorunluluğu herkesin üzerinde odaklaştığı bir konudur. Bu bağlamda;
- Sağlıklı ve yaşanabilir bir kentsel çevre oluşturulabilmesi için kent planlama disiplini içinde geliştirilmiş olan tüm planlama ilkeleri ve kuralları ile mühendislik ve mimarlığın bilimsel ve teknik gereklilikleri planlama disiplininin bir parçası olan kentsel dönüşüm uygulamaları açısından da vazgeçilmezdir. Bu nedenle geliştirilen tüm projelerde kamu yararı ilkesine ve mühendislik, mimarlık, planlama ilkelerine ayrımsız biçimde uyulmalıdır.
- Kentsel Dönüşüm alanı ilan edilmeden önce kentsel yenileme, kentsel sağlıklaştırma gibi hangi müdahale biçiminin uygulanacağının belirlenmesi için öncelikle deprem, yapı niteliği, taşkın, heyelan vb. risk alanındaki alanlar, yapı güvensizliği olan ve eskimiş kent bölgeleri doğal, tarihi, arkeolojik, kültürel niteliğe sahip alanlar, kent kimliği açısından önemli alanlar olarak belirlenmelidir.
- Kentsel Dönüşüm uygulamalarında fiziksel, sosyal ve ekonomik açıdan sağlıklı ve yaşanılabilir bir çevre oluşturulabilmesi, amaçlarının bütünsel olarak gerçekleştirilebilmesi için öncelikle sürece katılacak tüm aktörlerin yer aldığı örgütlenme biçimi oluşturulmalı ve finans kaynakları tarif edilmelidir.
- Geliştirilen projelerde toplumsal, fiziksel, doğal, çevresel ve ekonomik koşullar birlikte ele alınmalı, proje alanlarına yönelik planlama kararlarına, kent bütünlüğüne yönelik kararlardan koparılmamalı, ayrıştırılmamalı, üst ölçekli plan kararlarına aykırı uygulamalardan kaçınılmalı, projeler başta ulaşım kararları olmak üzere çevresel etkileri analiz edilerek, kent planı ile bütünleşmiş olarak ele alınmalıdır.
- Dönüşüm projesine konu olan alanların yeniden yapılanmasında konut alanlarının sağlıklı bir yaşam alanı niteliğine kavuşması için sosyal ve teknik alt yapı tesisleri ile çalışma alanlarına yönelik kararlar birlikte ele alınmalı, kentsel ve sosyal donatılar insanca yaşama şartlarını sağlayacak standartlara uygun olarak geliştirilmeli, teknik alt yapısının ve sosyal donatı tesislerinin konutlarla eş zamanlı biçimde kullanıma geçmesi sağlanmalıdır.
- Kentsel dönüşüme konu edilen alanlar ve yapılar açısından tüm tarihsel birikimi ve kültürel zenginliği ortadan kaldıracak yıkım ve yeniden yapım dışındaki seçeneklerle koruma, yenileme, iyileştirme, güçlendirme ve canlandırma seçeneklerinin öncelikle araştırılması, tartışılması ve kararlaştırılması sağlanmalıdır.
- Dönüşüm projelerinde kentleri ve kırsal alanları estetikten yoksun, kimliksiz hale getiren yerel kimliği ortadan kaldıran tek tip mekân üretiminden vazgeçilmeli, kentsel mekânı parçalayan ve ayrıştıran uygulamalara son verilmeli. Gereken yerleşimin bütününde, gerekse tek yapı ölçeğinde yerelin özellikleri, kırsal dokusu, tarihi ve kültürel birikimi ve özgünlükleri mutlaka korunmalı, özgün niteliği devam ettirecek toplumsal yaşam ve kültürel değerleri dikkate alan yaklaşım benimsenmeli, önceliklenmelidir.
- Dönüşüm projeleri hiçbir koşulda tarihi ve kültürel değerlere zarar vermemeli, bu niteliğe sahip alanlarda gerçekleştirilecek dönüşüm projeleri, tarihi ve kültürel mirasın korunması ve geliştirilmesi çabasının bir parçası olarak ele alınmalıdır.
- Yenileme, sağlıklaştırma ve dönüşüm süreçleri şeffaf olmalı, karar süreçleri ilgili toplum kesimleriyle paylaşılmalı, sürecin tamamında projeden etkilenen toplum kesimlerinin bilgiye kolayca erişebilme olanağı yaratılmalı, bu kapsamda dönüşüme konu olan sakinlerin sosyal açıdan zarara uğramaması ve yerinde dönüşüm ilkesi en önemli hedeflerden biri olmalıdır.
- Projelerin uygulanması hiçbir koşulda yaşamları açısından sosyal ayrışmaya, toplumsal kırılmaya, sosyal bir yıkıma neden olmamalı, kent hakkı, kentli hakkı, konut dokunulmazlığı ve barınma hakkı ilkeleri kamusal güvence altına alınmalıdır.
- Dönüşüm projelerinden etkilenen tüm kesimlere, ayrımsız biçimde, projenin başlanmasından sonuçlanmasına dek güvenli ve sağlıklı yaşam olanaklarına sahip geçici iskan olanakları yaratılmalı ya da günün koşullarına uygun kira yardımı yapılmalıdır.
- Proje alanında yaşayan ve projeden etkilenen mevcut konutundan daha küçük, daha niteliksiz, daha düşük sınıfta konut verilmemeli, diğer yandan bu amaçla yapılacak düzenlemeler haksız borçlandırma gerekçesi olarak da yansıtılmamalıdır.