Yasa koyucunun ve doğanın kanunlarını umursanmaz, dikkate alınmaz ise bunun bedeli ağır ödenir ve ödüyoruz da. Her yaşadığımız afetlerde hem can kaybı yaşanıyor hem de altı ve üst yapıların zarar görmesi sonucu ciddi maliyetler çıkıyor.
Bu maliyetler de hepimize ve devlete yansıyor. Kurallar çok net olmasına rağmen uygulamalar hatalı ve uygulayıcılar tarafından maalesef doğru uygulanmıyor.
Yapılan bilimsel ve akademik çalışmaların mutlaka sahada uygulanmasını sağlamak gerekiyor. Karadeniz’de iki yıl önce yapılan çalışmalarda deniz suyu sıcaklığının yıllık ortalamanın üzerinde olduğu tespit edilmişti. Mevsim normallerinin üzerinde seyreden deniz suyu sıcaklığı ile ısınan suyun buharı yükselerek atmosferde değişikliğe sebep olmuş, bu nedenle de aşırı yağışların arttığı yapılan çalışmalar neticesinde tespit edilmiş ve raporlanmıştı. Trabzon, Rize, Artvin, Giresun, Ordu ve Samsun bölgesinde yine iki yıl önce ikim değişikliği eylem planı hazırlanmıştı. Dere yataklarında ve eğimli arazilerdeki riskli binalar tespit edilmişti.
Yapılan iklim eylem hareketi planında bölgede 19 bin akar dere, 131 bin kuru dere, 1430 km yol boyunca incelemeler yapıldı. İlk etapta dere yatağında bulunan ve iklim değişikliği nedeniyle risk altında olan 1950 binanın acil taşınması gerektiği bildirilmişti.
Geçirdiğimiz iki yıl içinde bu yapılan çalışmalarla ilgili acaba bir şeyler yapıldı mı? Tabii ki yapılan binalar bir günde yapılmadı ve gökten zembille de inmedi. Yapılmayacak yerlere yapılan binalar yapılırken denetleme, kontrol mekanizması neden çalışmadı ve neden engellenmedi? Suçlusu kim diye sorulduğunda, tabii ki yine insanoğlu.
Doğa “Benim aktığım dere yatağına yapılaşma yapmayın sizi ara ara uyarıyorum. Ancak hâlâ bu uyarılarımı dikkate almazsanız her geçen gün daha üzücü olaylar yaşarsınız. Hâlâ bu şekilde devam eder uyarılarımı dikkate almazsanız her geçen gün doğal yaşam kaynaklarınızı da kaybedeceksiniz” diyor bize. Bu nedenle artık yönetim zihniyetinin ve siyaset anlayışının değişmesi zorunludur.
Bilginin, tecrübenin, kültürün, mesleğe saygının ve liyakatın esas kılınacağı bir döneme kesinlikle ihtiyacımız var. Böyle olduğu takdirde bilgi, ilim, tecrübe ve sanat değer kazanır.
Bir şeyi yasaklamak işi çözmüyor. Çözümlerinin mutlaka yaratılması ve uygulanması gerekiyor. Toplum olarak çok çabuk unutuyoruz. Unutmamalıyız, unutturmamak için de hep beraber mücadele etmek durumundayız.
Marmara Gölcük depremi üzerinden 22 yıl geçti. Her yıl 17 Ağustos’ta “Unutmadık, unutturmayacağız” diye başlıklar atılır. Fakat sadece atılır. Çok hızlı çözmemiz gereken kentsel dönüşümü bile çok yavaş yapıyoruz.
Kimse doğa ile sözleşme yapmadı, “Bu tarihte şu olacak ya da bu olacak” diye. O nedenle öncelikle kendimize dürüst olmamız, söylemden ziyade hep beraber el ele vererek problemleri çözmemiz gerekiyor.
Aksi takdirde böyle gitmeye devam edersek çok daha vahim olaylar yaşayabiliriz. Ben ancak bu bilgileri sizlerle paylaşarak, ileterek ve bilinçlendirerek fayda sağlayabilirim. Kibrit çöpü yandığında sadece yandığı yeri aydınlatır. Halbuki herkes kibrit çöpü yaksa aydınlanma daha geniş alanlarda olacak ve önümüzü daha net göreceğiz.